Prostat kanseri tüm dünyada erkek popülasyonda birinci sıklıkta görülen kanser türüdür. Prostat kanseri erkeklerde saptanan tüm kanserlerin yaklaşık %20”sini oluşturmaktadır. Hayatı boyunca her 8 erkekten birinin (yaklaşık %12,9) prostat kanserine yakalanacağı ve her 40 erkekten birinin (yaklaşık %2,5) bu hastalık nedeniyle hayatını kaybedeceği tahmin edilmektedir. İstatistiksel veriler tüm dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon yeni prostat kanseri olgusunun tanı aldığını ve yaklaşık 300.000 erkeğin prostat kanseri nedeniyle vefat ettiğini göstermektedir. 2030’lu yıllara gelindiğinde ise yılda 1.700.000 yeni prostat kanseri vakası görüleceği ve 499.000 hastanın prostat kanseri nedeniyle hayatını kaybedeceği öngörülmektedir. 1980”li yıldan beri kullanılmakta olan prostat spesifik antijen (PSA) ölçümleri ise erkeklerde prostat kanserinin erken teşhisine yardımcı en önemli tetkiklerden birisidir.
Prostat kanseri teşhisi
1970’li yıllarda kapalı prostat ameliyatının (TUR-prostat operasyonu) yaygınlaşmasıyla birlikte prostat kanseri saptanma oranında artış görülmüştür. 1980’li yıllarda ise kan PSA ölçümünün rutin kullanıma girmesiyle birlikte prostat kanseri teşhisinde dramatik artık görülmüştür. Prostat kanserinin genellikle ileri evrelere kadar belirti vermemesi PSA ölçümü ve prostat muayenesini klinik uygulamada önemli kılmaktadır. Bu nedenle prostat kanseri teşhisi koyulan hastalar bu tanıyı genellikle kandaki PSA değerinin yükselmesi ve/veya yapılan prostat muayenesi (parmakla rektal muayene) ile almaktadırlar. Parmakla rektal muayene yapılarak prostatın dış yüzeyinde kanser oluşumu açısından şüpheli olan sertlik veya düzensizlik gibi bulguların olup olmadığı kontrol edilir. Prostat kanseri tanısı alan erkeklerin dördünden birinde (yaklaşık %25’nde) PSA düzeyinin normal sınırlarda veya daha düşük saptandığı, yalnızca parmakla yapılan rektal muayenede kanser bulguları sayesinde tanı aldığı unutulmamalıdır. Prostat kanseri taraması açısından 40 yaş ve üzeri her erkeğin rutin üroloji kontrolünden geçmesi gerekmektedir. Son yıllarda prostat kanseri teşhisinde PSA testi ve parmakla prostat muayenesine ek olarak geliştirilen hassas görüntüleme yöntemi olan multi-parametrik MR görüntülemesi tümörün yerleşimini göstermekle birlikte hedefe yönelik prostat biyopsisi yapılmasını da sağlamaktadır.
( Füzyon biyopsi hakkında detaylı bilgi için tıklayınız )
PSA testi
PSA molekülü prostat bezinde üretilen ve normal koşullarda sperm sıvısına geçerek sperm mayiinin sıvılaşmasını sağlayan enzimdir. Vücutta üretilen PSA molekülünün hemen hemen tamamına yakını prostat bezinin içindeki epitel yapısındaki hücrelerde sentezlenerek salgılanmaktadır. Bu sebeple PSA prostat bezine özgü bir enzim olarak kabul edilmektedir. Fakat kanda dolaşan PSA enziminin çok az miktarının pankreas ve tükürük bezlerinde üretildiği unutulmamalıdır. Ana görevi sperm salgılarının sıvılaşması olan PSA enziminin sperm sıvısındaki konsantrasyonu bu nedenle kandaki seviyesinin milyon katı kadar yüksektir. Kanda yüksek düzeylerde saptanan PSA olgularında başta prostat kanser olmak üzere, iyi huylu prostat büyümesi, iltihaplı prostat hastalıkları akla gelmelidir. Dolayısıyla PSA ölçümün prostat kanserinden ziyade, prostat hastalıklarına özgül bir test olduğu unutulmamalıdır.
( PSA hakkında detaylı bilgi için tıklayınız. )
Prostat kanserinin belirtileri
Prostat kanserinin hiçbir hastalık belirtisi vermeden ilerleyebildiği unutulmamalıdır. İlerlemiş olgularda idrar yapma ile ilgili problemler, idrarda veya sperm sıvısında kan görülmesi, sırt, bel, kalça ve uyluk ağrıları saptanabilir. Bu şikayetlere ek olarak genellikle ileri yaş erkeklerin sıklıkla ifade ettiği idrar yaparken zorlanma hissi, idrara başlama ya da idrarı durdurmada zorluk, gündüz veya gece sık aralıklarla idrara çıkma, idrar akışkanlığında azalma, kesik-kesik, zorlanarak veya ağrılı idrar yapma şikayetleri iyi huylu prostat büyümesi, prostatın iltihaplı hastalıklarını düşündürmekle birlikte altta yatan bir prostat kanserinin de belirtisi olabilmektedir. Bu nedenlerle prostat kanseri oldukça sinsi seyre sahip olmakla birlikte erken evrelerde hiç bir belirti vermemektedir. 1970’li yıllarda prostat kanseri teşhis edilme yaşı 70’li yaşlar iken, zamanımızda erken PSA taramasıyla 50’li yaşlara kadar inmiştir. Trafik kazasında vefat edenlerin otopsi raporlarına bakıldığında 30’lu yaş grubu erkeklerde bile prostat kanseri saptandığı gösterilmiştir.
( Prostat kanseri tanısı hakkında detaylı bilgi için tıklayınız. )
Prostat kanseri risk faktörleri
Genetik faktörler ve çevresel etkenlerin prostat kanserine neden olduğu birçok bilimsel çalışmalarla ispatlanmıştır. Babasında prostat kanseri saptanan erkekte %60 ihtimalle prostat kanseri gelişebilmektedir. Tüm prostat kanseri teşhisi alan erkeklerin %10’da genetik altyapı olduğu düşünülmektedir. Yaş artışı ise prostat kanseri gelişimini hızlandırmaktadır. Bu nedenle yaş ilerledikçe prostat kanseri saptanma oranı da yükselmektedir.
Prostat kanserinin ailesel ve genetik yanı bulunduğuna dair çok sayıda çalışma ve delil mevcuttur. Yapılan çalışmalarda ailesinde prostat kanserine yakalanan kişi sayısı, yakınlık derecesi ve bu kişilerin prostat kanserine yakalandığı yaş ne kadar erken ise risk o kadar artmaktadır. Örneğin, babası prostat kanseri olan bir kişinin prostat kanserine yakalanma riski normalin iki katına, kardeşi prostat kanseri ise normalin 3 katına çıkmaktadır. Aynı aile içinde hem kardeş hem de baba da prostat kanseri var ise risk 5 katına çıkmaktadır.
( Prostat kanseri risk faktörleri hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız. )
Kicinski M. ve arkadaşları, PLoS One. 2011.
Genetik çalışmalar meme kanseri riskini arttıran BRCA1 ve 2 genlerinin, ayrıca HOXB13 mutasyonlarının prostat kanseri gelişme riskini arttırdığını ortaya koymuştur. BRCA1 gen mutasyonu prostat kanseri riskini 2-4 katına çıkarmaktadır. BRCA2 gen mutasyonu ise prostat kanseri gelişme oranını 5-9 kat arttırmakla birlikte, daha agresif, ilerlemiş ve metastatik prostat kanseri evresiyle bağlantılı olduğu gösterilmiştir.
Yapılan çalışmalarda, prostat kanseri dünyada en sık Amerika’daki siyahı ırkta ve Jamaikalılarda görülmektedir. Asya kökenlilerde ise daha düşük oranlarda görülmektedir. Ancak Amerika da yaşayan Asya kökenlilerde, Asya da yaşayan akrabalarına göre daha yüksek oranlarda, yine Amerika’ya göç etmiş olan Japonlarda Japonya’da yaşayan akrabalarına kıyasla daha yüksek oranlarda prostat kanseri görülmektedir. Bu bilimsel veriler prostat kanserinin çevresel etkenlerden etkilendiğini göstermektedir.
Prostat Kanseri ve Diğer Etkenler
1. Prostat Kanseri ve Kronik Enflamasyon
Prostatın kronik iltihabının prostat kanseri gelişimine neden olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. Prostat dokusunun uzun süreli kronik enfeksiyona maruz kalması hücre içinde DNA hasarına yol açmakta ve kanser gelişimine neden olmaktadır. Prostat biyopsisinde iltihap saptanan erkeklerde yıllar sonra kanser geliştiği gösterilmiştir.
2. Prostat Kanseri ve Cinsel İlişki
Prostat kanseri gelişmesi ve düzenli cinsel ilişki sıklığı arasında ters ilişki saptanmıştır. 20’li yaşlarda haftada 5 veya ayda 21 kez üzeri ejakulasyon sıklığı öyküsüne sahip erkeklerde prostat kanseri gelişme oranı düşük bulunmuştur.
3. Prostat Kanseri ve Sigara İçiciliği
Aktif sigara maruziyeti kanda kadmiyum düzeyinin yükselmesine ve sonuç olarak prostat bezi hücrelerinde DNA hasarına yol açmaktadır. Sigara kullanan hastalarda özellikle ameliyat sonrası dönemde hastalığın tekrarlama (nüks) oranında artış tespit edilmiştir.
4. Prostat Kanseri ve Diyet
Diyetin prostat kanserinin oluşumundaki rolüne en önemli kanıt Amerika ya göç eden Japonlar ve Çinlilerde, anavatanlarında yaşayan akrabalarına oranla daha yüksek oranda prostat kanseri görülmesidir. Yapılan çalışmalar Amerikaya göç eden bu erkeklerde özellikle ızgara et ürünlerinin yüksek tüketilmesinin kanserojen etkili hidrokarbonların artmasına ve DNA mutasyonlarına yol açtığına işaret etmektedir.
5. Prostat Kanseri ve Şişmanlık
Vücut Kitle indeksi arttıkça prostat kanseri daha yüksek oranlarda görülmektedir. Şişman kişilerde PSA seviyeleri düşmekte ve bununla beraber daha saldırgan ve ölümcül seyreden prostat kanserleri görülebilmektedir.
6. Prostat Kanseri ve Lycopene
Lycopene domates ve ürünlerinde bol miktarda bulunan ve güçlü antioksidan özelliği olan bir maddedir. Prostat kanseri riskini azalttığı öne sürülmektedir. Yapılan çalışmalarda fazla domates tüketenlerde az domates tüketenlere oranla prostat kanserinin %11 oranında daha az görüldüğü saptanmıştır.
7. Prostat Kanseri ve Soya
Soya fasulyesi bol miktarda bitkisel bir estrojen olan phytoestrojen içermektedir. Phytoestrogen 5 alfa redüktaz enzimini inhibe etmekte ve erkeklik hormonlarının (androjen) aktivitesini engellemektedir. Yüksek oranda soya tüketenlerde prostat kanseri riski azalmaktadır. Asyalılarda prostat kanserinin daha az görülmesini yüksek oranda soy tüketimine bağlanmaktadır.
8. Prostat Kanseri ve Yeşil Çay
Yeşil çayda bulunan Catechin isimli maddenin prostat kanser hücrelerini öldürdüğü ve kanser hücrelerinin gelişmesini durdurduğu yapılan deneysel çalışmalarda gösterilmiştir. Asyalı toplumlarda prostat kanserinin düşük oranlarda görülmesi yüksek oranda yeşil çay içimine bağlanmaktadır.
9. Prostat Kanseri ve Leptin
İnsanlarda yağ dokusu hücrelerinde sentezlenen leptin molekülü iştahın kontrol edilmesinden sorumludur. Obez erkeklerde leptine karşı vücutta duyarsızlık geliştiği gösterilmiştir. Ayrıca, leptin molekülünün üretiminden sorumlu olan LEP genleri mutasyonları hızlı ilerleyen, agresif prostat kanserinden sorumlu tutulmuştur.
D vitamini vücutta; diyet yoluyla ve güneş ışığının ciltteki inaktif D vitaminini aktif forma çevirmesiyle elde edilmektedir. D vitaminin prostat kanserindeki etkisi hakkında çeşitli gözlemler ve çalışmalar mevcuttur;
- Kuzey Avrupa ülkelerinde daha az güneş ışığına maruz kalınmaktadır ve bu ülkelerde prostat kanserinden ölüm oranları yüksektir.
- İleri yaş erkeklerin güneş ışınına maruziyeti az olduğu için D vitamin seviyeleri de düşük saptanmakta ve prostat kanseri insidansı artmaktadır.
- Siyahi ırkta ciltteki Melanin pigmenti ultraviole ışınlarını bloke etmekte ve D vitaminin ciltte aktif forma dönüşmesini engellemektedir. Siyahi ırk dünyada en yüksek oranda prostat kanseri görülme ve ölüm oranlarına sahiptir.
- Kalsiyum dan zengin diyetle beslenenlerde kandaki D vitamini seviyesinin azaldığı ve bu kişilerde prostat kanseri riskinin arttığı görülmüştür.
- Japonlar balıktan zengin beslendikleri için diyetlerinde bol miktarda D vitamini bulunmaktadır. Japonlarda prostat kanseri görülme oranı oldukça düşüktür.
- Yapılan çalışmalarda prostat kanser hücrelerinde D vitamini reseptörü bulunduğu ve D vitamininin prostat kanser hücrelerinin gelişimini durdurduğu ve yayılmasını engellediği gösterilmiştir.