Böbrekler vucudumuzun her iki yanında, karın arka bölgesinde bulunan ve kanı süzme görevi yapan organlarımızdır.
Böbrek parankim kanserleri yetişkin kanserlerinin yaklaşık %3’ünü oluşturur. Erkek kadın oranı 2:1’dir ve sıklıkla 50-60 yaşlarında görülür. Doğuştan olan bazı böbrek hastalıkları (at nalı böbrek, polikistik böbrek hastalığı gibi) ve bazı sistemik hastalıkları (von Hippel-Lindau sendromu gibi ) olanlarda böbrek kanserinin daha sık görüldüğü bilinmektedir. Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda da daha sık görüldüğü bildirilmektedir. Sigara kullanımının böbrek kanseri oluşumunu arttırdığı kesin olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca ağrı kesicilerin aşırı kullanılmasının da böbrek parankim kanseri oluşumu riskini arttırdığı bildirilmektedir.
Böbrek Kanseri Tanısı
Böbrek parankim kanseri tanısında klasik üçlü olarak bilinen idrarda gözle görülür kanama, yan ağrısı ve ele gelen kitle hastaların ancak %10-15’inde görülür. Birçok vaka herhangi bir nedenle yapılan görüntüleme sırasında tesadüfen saptanmaktadır.
Hastaların az bir bölümü de metastaza bağlı yakınmalar nedeni ile başvurup (örneğin akciğer metastazında öksürük nefes darlığı, kemik metastazında kemik ağrısı veya kırık oluşması) bu şekilde de tanı konabilmektedir. Görüntüleme yöntemlerinin yaygın olarak kullanımı ile raslantısal tanı konulan böbrek kanserlerinin oranı giderek artmaktadır.
Günümüzde böbrek kanserlerinin 3/4 ’ünün raslantısal olarak teşhis edildiği bildirilmektedir.
Bu oranın artması ultrasonografinin “check up” programlarında yaygın olarak kullanılmasına bağlıdır. Bu nedenle erken tanı konulan hastaların oranında da artış olmaktadır. Karın ultrasonografisinde böbrekte solid kitle görülmesi böbrek parankim kanserini düşündürmelidir. Ön tanı konulan hastaların bilgisayarlı tomografi ( CT ) veya manyetik rezonans ( MRI ) gibi daha ileri görüntüleme yöntemleriyle daha ileri düzeyde değerlendirmeleri mutlaka yapılmalıdır.
Böbrek kanserleri en çok akciğere metastaz yapabilir. Daha az sıklıkla karaciğer, kemikler, böbrek üstü bezi, beyin ve lenf düğümlerine yayılabilir. Tümör çapı büyüdükçe, metastaz yapma riski de artmaktadır. Hekim gerekli gördüğü takdirde akciğer grafileri, kemik sintigrafisi, pozitron emisyon tomografisi gibi incelemeler yapılmalıdır.
Böbrek Parenkim Kanserlerinin Tedavisi
Böbrek parankim kanserinin primer tedavisi, tümörün cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Tümörün büyüklüğüne ve lokalizasyonuna göre etrafındaki yağ dokusu, gereğinde böbrek üstü bezi ile birlikte böbreğin tamamen çıkartılması (radikal nefrektomi) en seçkin tedavi yöntemidir. Yıllardır geleneksel açık cerrahi ile yapılan bu ameliyatlar, günümüzde standart laparoskopik veya robotik laparoskopik yöntemle ile yapılabilmektedir *. Bu yöntemde hastadaki yara izi açık cerrahiye oranla çok daha küçük olmakta, kan kaybı çok az olmakta ve hastalar ameliyat sonrası günlük normal yaşamlarına daha çabuk kavuşmaktadırlar. Böbrekteki tümörün çapı 4 cm veya daha küçük ise sadece tümörlü bölümün alınması yeterlidir ( parsiyel nefrektomi-nefron koruyucu cerrahi ). Normal böbrek dokusunun korunarak tümörlü bölümün alınması geleneksel açık cerrahi ile yapılabileceği gibi standart laparoskopik veya robotik laparoskopik yolla da yapılabilmektedir **. Tümörün çok büyük olması, böbrek toplardamarında tümör trombüsünün olması gibi durumlarda geleneksel açık radikal nefrektomi uygulanmalıdır.
Böbrek parankim kanseri tedavisinde kemoterapi ve radyoterapinin yeri çok sınırlıdır. Kemoterapiye oldukça dirençli bu tümör için yeni ajanlar geliştirilmekte ve klinik kullanıma sunulmaktadır. Radyoterapi ise ancak metastatik lezyonların tedavisinde (kemik, beyin) faydalı olmaktadır.
Böbrek Toplayıcı Sistem Kanseri: Pelvis Renalis Tümörü
Böbrek toplayıcı sistem kanseri ender görülmektedir. Pelvis renalis ve üreter tümörü olarak bilinen toplayıcı sistem kanserleri mesane kanserleri ile benzer histolokik yapıdadırlar. Sigara içilmesi ve bazı kimyasal maddeler maruz kalmanın böbrek toplayıcı sistem kanseri oluşumu için risk oluşturduğu bilinmektedir.
Hastaların çoğu idrarda kanama farkeder. Bazen bu kanama pıhtılarla birlikte olabilir. Yan ağrısı, bulantı ve kusma sık olmayan semptomlardır. Bu tümörlerin tanısı oldukça güçtür. Böbrek toplayıcı sistem kanseri şüphesi oluşan hastalarda bilgisayarlı tomografi ( CT ) veya manyetik rezonans ( MRI ) görüntüleme tanıya yardımcı olabilir.. Ancak bazen tanıyı koymak için fleksibl üreteroskop ile idrar yolundan girerek böbreğe ulaşmak ve tümörden biopsi almak gibi bir yöntem de gerekebilmektedir. Küçük tümörlerde bu yöntemle tümörü lazerle tedavi etmek de mümkündür.
Böbreğin toplayıcı sistem kanserlerinin ideal tedavisi böbrekle birlikte üreter kanalının, bu kanalın idrar torbasına girdiği bölümün civarındaki normal dokuyu da kapsayacak şekilde cerrahi olarak çıkartılmasıdır. Yıllardır geleneksel açık cerrahi ile yapılan bu ameliyatlarda böbreği ve üreter kanalı alt bölümü çıkartmak için 2 ayrı kesi uygulanmaktaydı. Günümüzde ise laparoskopik olarak da yapılabilen bu ameliyatta hastada sadece böbrek ve diğer dokuların çıkartıldığı 7 cm. lik bir yara izi kalmaktadır. Klinik çalışmalar, laparoskopi yönteminin bu tip kanserlerde güvenle uygulanabileceğini göstermektedir.
Böbreğin toplayıcı sistemi, yani pelvis renalis ve üreter tümörü nedeniyle ameliyat uygulanan hastaların idrar keseleri tümör gelişme riski olduğundan gerek ameliyat sırasında gerekse ameliyat sonrası belirli aralıklarla sürekli kontrol edilmelidir.